YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ

E. 2008/9362 K. 2009/187 T. 13.1.2009

DAVA : Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, çekişme konusu 3 adet taşınmazın miras bırakanları tarafından bedeli ödenmek suretiyle murisin 2. eşinden olma oğlu davalı adına tescilin sağlandığını, işlemin muvazaalı ve mirastan mal kaçırma amaçlı olduğunu ileri sürerek, kayıtların iptali ile mirasçılar adına tesciline, olmazsa payı oranında tenkise karar verilmesini istemiştir.

Davalı, yetkisizlik itirazında bulunup, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, mahkemenin yetkisizliğine dair verilen karar, dairece; “işin esası hakkında bir karar verilmesi gerektiği” gerekçeleri ile bozulmuş olup, hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 13.01.2009 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat H.ç. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi RD.K. tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal-tescil ve tenkis isteklerine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; her ne kadar davacı tarafından çekişme konusu taşınmazların miras bırakan Cemal’in davalıya temlik ettiği ve muvazaa ile illetli olduğu ileri sürülerek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunulmuş ise de, mahkemece yapılan inceleme ve araştırma sonunda dava dışı kişiler adına kayıtlı olan taşınmazların parasının miras bırakan tarafından kayıt maliklerine ödenerek, sicil kayıtlarının davalıya intikalinin sağlandığı saptanmış olup, doğrudan miras bırakanca davalıya yapılan bir temlikin bulunmadığı gözetilerek olayda 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın uygulama yeri olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Gerçekten de, değinilen somut olgu bakımından anılan İçtihadı Birleştirme Kararı’nın olayda uygulama yeri bulunmamaktadır. O halde, gerçekleştirilen işlemin de muris muvazaasından kaynaklandığı söylenemez.

Oysa, anılan işlem, gizli bağış niteliğinde olup, koşulların gerçekleşmesi halinde tenkis hükümlerinin uygulanacağı kuşkusuzdur. Davadaki diğer istek yanında tenkis talebinde de bulunulduğu halde, mahkemece bu husus göz ardı edilerek neticeye gidilmiş olmasının doğru olduğu söylenemez.

Bilindiği üzere; tenkis ( indirim ) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların ( teberru ) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu ( inşai ) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma ( temlik ) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür. Tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin bir aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tespit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tespiti gerekir. ( MK. 565 ) Miras bırakanın Medeni Kanun’un 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif ( nesnel ) ve subjektif ( öznel ) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedelenen kastının varlığından söz edilemez.

Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda ( ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanun’un 565. maddesinin 1,2 ve 3 bentlerinde gösterilenler ) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanun’un 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek, davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.

Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda ( SABİT TENKİS ORANI ) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı ( TMK. 564 ) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.

Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen Türk Medeni Kanunu’nun 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca süratle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı gündeki fiyatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar verilmelidir.

Hal böyle olunca, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda tenkisle ilgili delillerin toplanması, yukarıda değinilen ilkeler de gözetilmek suretiyle gerekli araştırma ve soruşturmanın tamamlanması, ondan sonra hasıl olacak duruma göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.

SONUÇ: Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedene hasren HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 19.12.2008 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi’nin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 625.00.- TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına ve alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.01.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir