YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

E. 2011/3-595 K. 2012/33 T. 1.2.2012

DAVA : Taraflar arasındaki “Tapu İptal ve Tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;Kadıköy 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 15.10.2009 gün ve 2008/394 E.,2009/183 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 27.4.2010 gün ve 2010/26 E., 2010/7444 K. sayılı ilamı ile;

( … Dava dilekçesinde; İstanbul-Kadıköy, Zühtüpaşa Mahallesi 278 Ada 5 parsel sayılı taşınmaz, satın alınmak suretiyle 1.4.1949 tarihinde E. V. adına kayıtlı iken; adı geçenin 1971 tarihinde ölümü ile mirası ana-baba bir kardeşi M. V.’ye ve Y. V.’ye kaldığı, Maksimos’un ölümü ile taşınmazın Y. V.’ye, onun 1974 tarihinde evli ve çocuksuz olarak ölümü ile de alınan veraset belgesine göre K. V.’ye kaldığı; ancak, bu veraset belgelerine göre tapu kaydında hiç bir işlem yapılmadığından, Hazine’nin açtığı davada; Kadıköy 3. Sulh Hukuk mahkemesi kararı ile Y. V.’nin mirasının Hazine’ye kaldığına karar verildiğini ve anılan taşınmazın 1986 tarihinde Maliye Hazinesi adına tapulandığı; Oysa, K. V.’nin davacı Stamatis lehine düzenlenmiş 5.6.1982 tarihli vasiyetnamesinin bulunduğu, bu vasiyetnamenin mirasçı nasbı olduğu hususunda kesinleşmiş mahkeme kararı olduğu idida edilerek; vasiyetnamenin yerine getirilmesi suretiyle Hazine adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.

Davalı Hazine, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, Yunan uyruklu olan kök tapu kayıt maliki E. V.’nin mirasçısı K. V.’nin vasiyetnamesinin geçerliliği sebebiyle davaya konu taşınmazın Maliye hazinesi adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.

Dava konusu ( davacıya vasiyet edilen) taşınmazla ilgili davalı Hazinenin açtığı verasetin iptali davasında; İstanbul 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 9.3.1976 gün ve 1976/246-234 Sayılı veraset ilamının iptaline, 1900 yılında Sinop’ta doğup 16.6.1974 tarihinde Yunanistan’ın Selanik şehrinde vefat eden Y. V.’nin, münhasıran taşınmazlara şamil olmak üzere, tek mirasçısının Hazine olduğunun tespitine karar verildiği; kararın kesinleşmesi üzerine, davaya konu taşınmazın 22.5.1986 tarihinde hükmen Hazine adına tapuda tescil edildiği anlaşılmıştır.

Davacı lehine düzenlenen vasiyetnamenin vasiyetçisi durumunda olan K. V.’nin, taşınmaz yönünden Y. V.’nin mirasçısı olmadığı kesinleşmiş mahkeme kararı ile saptanmış olduğundan; düzenlediği vasiyetname davaya konu taşınmaz açısından hukuki sonuç doğurmaz. Zira, vasiyetçiye mirasen intikal etmeyen ( tasarrufuna geçmeyen veya geçmeyecek olan) taşınmazın vasiyeti yok hükmünde olup, yerine getirilmesi de sözkonusu olamaz.

Mahkemece, yanılgılı değerlendirme sonucu, vasiyetnamenin geçerli olduğundan bahisle, davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir …),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

H.G.K.nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü:

KARAR: Dava, vasiyetnamenin yerine getirilmesi suretiyle tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Dava konusu İstanbul ili, Kadıköy ilçesi, Zühtüpaşa mahallesi 278 ada 5 parsel sayılı taşınmaz 1.4.1949 tarihinde satın alma yoluyla Türk uyruklu E. V. ( V.) adına tescil edilmiş; adı geçenin 2.8.1971 tarihinde bekar olarak ölümü ile mirası önce kardeşleri Maksimos ve Yani’ye; Maksimos’un 1972 yılında bekar ve çocuksuz olarak ölümü ile de Y. V.’ye intikal etmiş; Y. V. 16.6.1974 tarihinde yaşadığı Yunanistan’ın Selanik şehrinde evli ve çocuksuz olarak ölmekle mirası ibraz olunan veraset belgesi kapsamına göre Yunan uyruklu eşi K. V.’ye kalmış; adı geçen tarafından bu husus tapu kaydına yansıtılmamıştır.

Yunan uyruklu K. V., Selanik’te düzenlediği 5.6.1982 tarih ve 62 Sayılı vasiyetname ile davaya konu taşınmazı, o tarih itibariyle evlatlığı sıfatını taşıyan davacı Türk uyruklu S. P.’ye vasiyet etmiştir. Bu vasiyetname tarihinde taşınmaz Enestu adına kayıtlıdır ve henüz vasiyet edenin mirasçılık belgesi iptale konu olmamıştır.

Tapuda hiçbir işlem yapılmadığından, Hazine tarafından 10.9.1982 tarihinde, Kadıköy 3. Sulh Hukuk Mahkemesine, Kornelia aleyhine veraset ilamının iptali istemiyle dava açılmış, sonuçta da Mahkemenin 18.3.1985 tarih ve 1985/1203 E. 1985/336 K. sayılı kararıyla; esasen K. V.’nin Yani mirasçısı olup, başka mirasçısının olmadığı kabul edilmekle birlikte, Yunan uyruklu tek mirasçı Kornelia’nın murisin Türkiye’deki taşınmazları yönünden temliki tasarrufları durduran Bakanlar Kurulu’nun 1964 tarihli Kararnamesi dayanak alınarak İstanbul Sulh 2. Hukuk Mahkemesince düzenlenen veraset ilamının iptali ile Y. V.’nin taşınmazlarına şamil olmak üzere tek mirasçısının Hazine olduğunun tespitine karar verilmiş; karar 5.12.1985 tarihinde kesinleşmiştir.

Dava konusu taşınmaz, 22.5.1986 tarihinde 2826 yevmiye ile hükmen Hazine adına tescil edilmiştir.

Hazine tarafından Kadıköy Asliye 1. Hukuk Mahkemesine 7.12.1988 tarihinde Kornelia ile davacı arasındaki evlatlık işleminin iptali istemiyle dava açılmış ve sonuçta 26.2.1990 tarih ve 1988/1068 E. 1990/167 K.sayılı ilamla evlatlık sözleşmesinin iptaline karar verilmiştir.

İstanbul Asliye 2. Hukuk Mahkemesinde, davacı Stamatis’in 31.10.1989 tarihinde, Atina Asliye Mahkemesince verilen K. V.’nin mirasçısı olduğuna dair ilamın tenfizi istemiyle hasımsız olarak açtığı dava sonunda, 13.3.1990 tarih ve 1989/623 E. 1990/148 K. sayı ile vasiyetnamenin mirasçı nasbı olarak kabulüyle bu kararın tenfizine ve aynen infazına karar verilmiş; ancak infaz edilmemiştir.

Davacı Stamatis, 12.6.1990 tarihinde Hazine aleyhine Kadıköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davayla; Bakanlar Kurulunun 1988 tarihli Kararnamesinin tasarruf sınırlamasını kaldırdığı ve hak sahipleri adına tescile olanak tanıdığı iddiasıyla ve açıklanan safahatı da ortaya koyarak davalı Hazinenin mirasçılığını içeren 18.3.1985 tarihli kararın iptali ile Enestu ( Vapurcu) Vapurci’nin mirasçısı olan Kornilia ( Vapurcu) Vapurci’nin kendisi lehine tanzim etmiş olduğu vasiyetname ile mirasçı naspedilmekle Kornilia mirasçısı olduğunun kabulüne ve davaya konu taşınmazın mülkiyetinin davacıya geçtiğini gösterir şekilde kaydın tashihine karar verilmesini istemiş; davalı Hazinenin, Stamatis aleyhine açtığı birleşen davada da, Hazine 5.6.1982 tarihli vasiyetnamenin iptaline karar verilmesini istemiştir. Mahkemenin 30.1.1997 tarih ve 1996/968 E. 1997/45 K sayılı kararıyla, 1988 tarihli Kararname değerlendirilerek, vasiyetnamenin geçerliliği ve davacının mirasçı olarak nasb edildiği kabul edilmek suretiyle vasiyetin iptali davası reddedilmiş ve Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin incelemesinden geçerek 27.4.2004 gün ve 2004/2281 E 2004/5414 K.sayılı ilamıyla onanmış; 20.9.2004 tarih ve 2004/8778 E. 2004/10167 K. sayılı ilamıyla da davalı Hazine’nin karar düzeltme istemi reddedilmiştir.

Davacının, anılan kararda “hazine adına olan veraset belgesinin iptali” yönünde de hüküm kurulması gerekirken bu konuda karar verilmediğine yönelik tavzih istemi de, Mahkemece 26.9.2006 tarihinde reddedilmiş; davacı tarafın temyizi üzerine bu karar da Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 26.11.2007 tarih ve 2006/21885 E. 2007/16446 K. sayılı ilamıyla onanmış; kesinleşmiştir.

Davacı vekili 21.11.2008 tarihinde eldeki davayı açmış; dava dilekçesinde; yukarıdaki hususları da ortaya koyarak; özetle; K. V.’nin Yani mirasçısı olduğuna dair veraset belgesinin o dönemde uygulanan Bakanlar Kurulu Kararnamesine dayanılarak iptal edilip, Y. V.’nin mirasının Hazine’ye kaldığına karar verildiği ve anılan taşınmazın bu karara dayanılarak 1986 tarihinde Maliye Hazinesi adına tapulandığı; oysa, K. V.’nin davacı Stamatis lehine düzenlenmiş 5.6.1982 tarihli vasiyetnamesinin bulunduğu ve kesinleşmiş mahkeme kararı ile bu vasiyetnamenin mirasçı nasbı olduğunun kabul edildiği, 2.3.2006 tarihinde de bu hususun tapuya şerh edildiği; 1988 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile bu tasarruflara olanak sağlanmasıyla davacının tapu idaresine başvurduğu, ancak işlem yapılması için mahkeme kararı gerektiğinin bildirildiği; bu sebeple eldeki davayı açtıkları; tapunun iptali ve davacı adına tesciline engel bir mevzuat hükmü bulunmadığı iddiası ile vasiyetnamenin yerine getirilmesini, Hazine adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tescilini istemiştir.

Davalı Hazine vekili; davaya konu taşınmazın kayıt malikinin mirasçısının Hazine olduğuna yönelik mahkeme kararının kesinleşmesinden sonra 22.5.1986 tarihinde taşınmazın Hazine adına tescil edildiğini, daha sonra davacı tarafça açılan davaların da retle sonuçlandığını belirterek ve aynı zamanda reddedilen dava dosyalarına da delil olarak dayanarak, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, temliki tasarrufların sınırlandırılmasının 1988 tarihli Kararname ile kaldırıldığı, tapunun Hazine adına geçmesinden önce düzenlenen, kök tapu kayıt maliki E. V.’nin mirasçısı, Yunan uyruklu K. V.’nin vasiyetnamesinin geçerliliği sebebiyle davaya konu taşınmazın Maliye Hazinesi adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmiştir.

Davalı vekilince temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarda başlık bölümünde yer alan sebeplerle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hükmü, davalı vekili temyize getirmektedir.

Uyuşmazlık; davaya konu taşınmazın; hazine lehine hükmen tesciline dair bir karar bulunup bulunmadığı ve bu tescilin geçerli hukuki bir nedene dayanıp dayanmadığı; tescilden önce davacı murisi Yunan vatandaşının bu taşınmaz yönünden mirasçılık sıfatı taşıyıp taşımadığı; dolayısıyla da, davacı lehine düzenlenen vasiyetnamenin, bu taşınmaz yönünden geçerli olup olmadığı, infazının gerekip gerekmediği; noktalarında toplanmaktadır.

Öncelikle somut olayın açıklanan özelliklerine göre uyuşmazlığın çözümünde etkili Kanun, Bakanlar Kurulu Kararnameleri ve konuya dair yargısal uygulamanın ( içtihatların) irdelenmesinde yarar vardır:

1062 Sayılı Mukabele-i Bilmisil Kanunu ve bu Kanuna göre çıkarılmış olan 2.11.1964 tarihli 6/3801 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile; mütekabiliyet ( karşılıklılık) esasına göre Yunan uyruklu şahısların, Türkiye’deki taşınmaz malları üzerinde mülkiyete ve mülkiyetten gayri ayni haklara dair ve bu sonucu doğurabilecek bilcümle temliki tasarruflarının durdurulması ve buna bağlı sınırlamalar getirilmesi ve bu hususların mahkemelerle sair adli ve idari merciler tarafından göz önünde bulundurulması ve bu kararname hükümlerine aykırı düşecek muameleler tespit olunduğu takdirde durumun derhal mahalli Maliye Dairesine bildirilmesi kararlaştırılmıştır.

Yunan Hükümetinin her çeşit tedbir ve muamelelerine karşılık olmak üzere, düzenlenen bu kararname el koyma amaçlı olmayıp, sadece Yunan uyruklu kişilerin Türkiye’deki taşınmaz malları üzerindeki temliki tasarruflarının durdurulması amaçlanmıştır. Yunan uyrukluların mülkiyet hakkını ortadan kaldıran veya mülkiyet hakkının kullanılması ile ilgili olarak yapabilecekleri borçlandırıcı işlemleri tamamen geçersiz ve hükümsüz kılan bir düzenlemeye kararnamede yer verilmemiştir.

Nitekim, bu husus Yargıtay H.G.K.’nun 1990/2-648 E,.1991/65 K. sayılı kararında kabul edilmiş ve ” gerek anılan Kanunda, gerekse 1964 tarihli Kararnamede sadece Yunan Uyruklu kişilerin Türkiye’de bulunan malları üzerindeki mülkiyet ve mülkiyetten gayrı ayni haklara dair olarak temliki tasarrufların durdurulması amaçlanmış olup, sadece mülkiyeti geçiren işlemler geçici bir süre durdurulmuştur…” şeklinde ifade edilmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki, “temliki tasarruf” sözcüğü, hukukta kazandırıcı işlem, başka bir ifadeyle, mülkiyet geçiren işlem, yani taşınmazlarda tescil ve taşınırlarda teslim işlemini ifade eder; “durdurma” sözcüğü de Türkçede “şimdilik ve geçici bir süre için önlem alma” manasında kullanılır.

Şu hale göre, anılan Kanunun ve Kararnamenin amacı temliki tasarruflar dışındaki hukuksal işlemleri temelinden geçersiz kılmak değildir.

Öyleyse gerek satış vaadi gibi hayatta iken hüküm ifade eden borçlandırıcı işlemler gerekse mirasçı nasbı ve muayyen mal vasiyeti gibi tasarruflar birer borç doğurucu işlem olarak geçerlidirler ve hukuki sonuçlarını meydana getirirler.

Ne var ki, 1964 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesi gereğince temliki tasarruflar durdurulmakla, borç doğuran bu hukuksal işlemlerin ifası ve yerine getirilmesi, yani taşınmazların satışı vaad edilen yahut mirasçı nasb edilen, vasiyet edilen adına tapuya tescili, talep edilemeyeceğinden; Kararname yürürlükte bulunduğu süre içinde adli ve idari makamlar bu işlemleri yapamayacaklarından, bu kararname yürürlükte olduğu sürece anılan işlemlerin gerçekleşmesi olanaklı değildir.

Dahası, bu Kararnamenin getirdiği önlemler geçici olduğu gibi; yine bu kararnameye dayanılarak verilen mahkeme kararı dahi geçici niteliktedir ve bir hakkın varlığını veya yokluğunu tesbit eden veya bir hakkı ihdas eden yahut ortadan kaldıran kesin hüküm niteliğinde değildir.

Nitekim, “…temliki tasarrufların durdurulması ile ilgili” 1964 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesi, 3.2.1988 tarih, 88/12592 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlükten kaldırılmış; bu kararnameye ek olarak çıkarılan Bakanlar Kurulu’ nun 23.3.1988 tarih,1998/12757 Sayılı kararnamesi ile de:

” Yürürlükten kaldırılmış bulunan 2.11.1964 tarih 6/3801 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi zamanında, ölüme bağlı tasarruf yolu ile lehlerine hak tesisi amaçlanan kişiler veya veraset yolu ile yasal mirasçılar adına tescil edilmemiş olan gayrimenkullerin anılan kişiler adına tesciline imkan sağlanması”

Kararlaştırılmış ve bu kararname 24.3.2008 gün ve 19764 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

Böylece, siyasi organ artık bundan sonra 1964 tarihli Kararnamede öngörülen önlemlerin devamını gerekli görmemiş ve bu kararname sebebiyle gerçekleşemeyen tescil işlemine düzenlediği yeni bir Kararname ile açıkça olanak sağlamıştır.

Yukarıda ayrıntılı bir biçimde açıklanan nedenler karşısında, 1964 tarihli Kararname döneminde yapılan borçlandırıcı işlemlerin geçerliliğini koruduğu, kuşkusuzdur; tescil engeli de yeni bir Kararname ile açıkça ortadan kaldırılmıştır.

Bunun doğal sonucu olarak, o tarihe kadar durdurulmuş olan temliki tasarrufların icrasına, yani geçerli bir satış vaadi veya vasiyetnamenin ifasına herhangi bir hukuksal engel kalmamış; hatta yapılan yeni düzenleme ile de geçmişte yapılamayan tescil işleminin ilgilileri adına gerçekleştirilmesinin yolu açılmıştır.

Hal böyle olunca, kural olarak, talep üzerine yargı organlarınca, “başkaca hukuksal bir engel mevcut olmadığı takdirde” tescile veya olayda olduğu gibi vasiyetnamenin tenfizine karar verilmesine yasal bir engel bulunmamaktadır.

Ancak, başkaca hukuksal bir engelin mevcut olduğunun tespiti halinde, tescil ve vasiyetnamenin tenfizi istemi bu engel de gözetilerek değerlendirilmeli ve sonucuna göre bir karar verilmelidir. Bu halde artık salt kararname değil başka bir yasal engel söz konusu olduğundan, sadece kararnamelerin değerlendirilmesiyle yetinilmesi olanaklı değildir.

Ortaya konulan bu düzenleme ve yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:

Davaya konu taşınmazın Türk uyruklu E. V. ( Vapurcu) kayıtlı iken adı geçenin 2.8.1971 tarihinde bekar olarak ölümü ile önce kardeşleri Maksimos ve Yani’ye; Maksimos’un 1972 yılında bekar ve çocuksuz olarak ölümü ile de Y. V.’ye intikal ettiği, Y. V.’nin 1974 yılında evli ve çocuksuz olarak ölmesiyle de mübrez veraset belgesi kapsamına göre Yunan uyruklu eşi K. V.’ye kaldığı; Kornelia’nın da taşınmazı, henüz iptale konu olmayan mirasçılık belgesine dayanarak ve kayıt Enestu adına iken davacıya vasiyet ettiği; kesinleşen mahkeme hükmü ile bunun mirasçı naspı olarak kabul edilmesine karşın 1964 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesi karşısında infaz edilmediği; Kornelia’nın Yani mirasçısı olduğuna dair veraset belgesinin ise vasiyetnamenin düzenlenmesinden sonra Hazine’nin açtığı verasetin iptali davası sonucunda, 1964 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesi’yle Yunan uyruklu kişilerin Türkiye’ deki malları üzerinde mülkiyet ve mülkiyetten gayri ayni hakların ve bunlara dayalı temliki tasarrufların durdurulmuş olmasına dayanılarak iptal edildiği; aynı kararla hazinenin mirasçılığına da karar verilmekle, bu karara istinaden taşınmazın Hazine adına tescil edildiği dosya kapsamı ile sabittir.

Dosya kapsamında delil olarak yer alan Kadıköy Asliye 5. Hukuk Mahkemesi’nin 1996/968 esas sayılı ve bununla birleşen 1994/257 esas sayılı dosyası içeriğinde yer alan bazı açıklama, karar ve belgelerde Enestu’nun ölmeden önce mirasını o tarihte sağ olan Kardeşi Maksimos’a vasiyet ettiği ancak adı geçenin Yunan uyruklu olması sebebiyle bu tasarrufun alınan mahkeme kararı ile geçersiz kabul edilerek mirasının Hazineye intikal ettiği ve taşınmazın Hazine adına bu karara dayanılarak tescil edildiği ileri sürülmektedir. Tapu kaydına göre hazine adına yapılan tescil hükmen kaydı ile 22.5.1986 tarihinde 2826 yevmiye numarası ile yapılmış ve bu işleme dayanak mahkeme kararının tarih ve numarası bilgisine yer verilmemiştir. Eldeki davada mahkemece bu kaydın Hazinenin mirasçılığına hükmedilen karara dayandığı başkaca hükmen tescil kararı bulunmadığı gerekçesine yer verilmişse de bu gerekçenin denetlenmesi kayıtlar kapsamı ile mümkün olmamıştır.

Elbette, mahkemenin kabul ettiği gibi tescilin dayanağını, sadece Hazinenin, 1964 tarihli kararnameye dayalı mirasçılık belgesinin, oluşturması halinde, kararname kalkmakla tescil de hukuki dayanağını yitirecektir. Ancak bunu kabul etmek için öncelikle tescile konu hükmün bu hüküm olup olmadığı denetime açık biçimde ortaya konulmalıdır.

K. V.’nin vasiyetnamesinin geçerli olup olmadığı konusuna gelince:

Kornelia, kök malik Enestu adına kayıtlı taşınmazı, kendisinin Ernestu varisi Yani mirasçısı olduğuna dair mirasçılık belgesi henüz iptal edilmeden davacıya vasiyet etmiştir. Bu sebeple anılan vasiyetname görünen bu durum ve düzenleme tarihi itibariyle geçerlidir. Kaldı ki, vasiyet tarihinde davacı ile bu kişi arasındaki evlatlık işlemi de henüz iptal edilmediğinden işlem evlatlığına vasiyet şeklinde gerçekleşmiş; daha sonra evlatlık işlemi iptal edilmekle, davaya konu edilen bu vasiyetname mirasçı naspı olarak kabul edilmiş ve buna dair mahkeme kararı kesinleşmiştir.

Ne var ki, vasiyet edenin mirasçılık belgesi yukarda içeriği aktarılan kararla iptal edildiğinden, bu kararın, açıklanan mahiyetine göre vasiyetnamenin geçerliliğine etkisi üzerinde de durulmalıdır:

Mahkemece vasiyetname geçerli kabul edilmişse de mirasçılık belgesi üzerinde ayrıntısıyla durulmamış; Özel Dairece bu husus bozma nedeni yapılmıştır.

Mahkemece, bu husus tartışılmış ve sonuçta veraset belgesinin iptaline dair kararın geçici mahiyette olduğu ve mirasçılık hakkını ortadan kaldırmadığı, iptal sebebinin 1964 tarihli Kararname ile sınırlı olmakla bu kararnamenin temel hakları ortadan kaldırmadığı gerekçesiyle sonuca varılmıştır.

K. V.’nin Y. V.’nin eşi olduğu ve başkaca mirasçısı olmadığı ekli dosyalar kapsamı ile belirgindir. Onun ölümü ile mirasçısı olmuş ve bunu aldığı iptale konu veraset ilamı ile belgelemiştir. Veraset belgesinin dayanağını teşkil eden kayıtlar belgeyi düzenleyen mahkemece de kabul ve esas alınmış; iptal kararı ise gerçekte miras bağı bulunmadığına değil; Yunan uyruklu olan adı geçenin o tarih itibariyle yürürlükte bulunan “temliki tasarrufların durdurulması”na dair 1964 tarihli Kararname sebebiyle tasarruf olanağı bulunmamasına dayanmış; Hazinenin mirasçılığı da salt bu sebeple kabul edilmiştir. Dolayısıyla temliki tasarruflar yönünden kabul edilmeyen mirasçılık sıfatı özünde diğer haklar açısından K. V.’nin Y. V. mirasçısı olma gerçeğini değiştirmemiştir.

Mahkemenin aynı yöndeki saptaması yerinde ise de davaya konu taşınmazın intikaline yönelik bir hak baş edip etmediği yönünden sadece kararnameler üzerinden değerlendirme yapılmış; ilk kayıt maliki kök muris Enestu Türk vatandaşı olmasına karşın ölümü ile mirasının intikal ettiği kardeşleri ve son olarak Kornelia’nın murisi Yani’nin Yunan tabiyetinde oldukları yönünde dosyada delil olarak bulunan yukarda işaret edilen dava dosyasındaki iddialar ile dayanak kararlar incelenip, tabiiyetleri üzerinde durulmamıştır. Yunan vatandaşı Kornelia’ya taşınmazın intikaline engel başka bir husus olup olmadığı ve taşınmazın terekeye bu yönüyle de dahil kabul edilip edilemeyeceği; 27.12.1984 tarihinde çocuksuz olarak vefat edip, böylece 27.12.1984 tarihinde mirası açılmakla ve yine ortada mirasçı nasbı da bulunmakla, tüm bu intikaller yönünden o zamanki hukuki durum ve herhangi bir yasal engelin bulunup bulunmadığı da değerlendirilmemiştir.

Diğer taraftan, K. V. mirasen kendisine intikal eden ancak, 1964 tarihli kararnamenin getirdiği yasak sebebiyle temliki tasarrufta bulunamadığı bu taşınmazı Yunanistan’ın Selanik şehrinde düzenlediği 5.6.1982 tarihli vasiyetname ile o tarih itibariyle evlatlığı olan davacıya vasiyet ettiğinden, davacının talebi üzerine Atina Asliye Mahkemesince yapılan değerlendirme sonucunda bu vasiyetnamenin sahih olduğu, vasiyet edenin tabi olduğu Yunan kanunlarına göre karara bağlanmış ise de Türkiye’de bulunan taşınmazı ilgilendiren vasiyetname, Türk Kanunlarına göre değerlendirmelidir.

Bu arada, Hazinenin mirasçılığına dayanak teşkil eden “temliki tasarrufların durdurulması ile ilgili” 1964 tarihli kararname yürürlükten kalkmış ve Bakanlar Kurulu’ nun 23.3.1988 tarih,1998/12757 Sayılı kararnamesi ile de bu kararname zamanında ölüme bağlı tasarruf yolu ile lehlerine hak tesisi amaçlanan kişiler veya veraset yolu ile yasal mirasçılar adına tescil edilmemiş olan gayrimenkullerin anılan kişiler adına tesciline olanak sağlanmıştır.

Böylece, temliki tasarrufların yapılmasına engel teşkil eden Kararname ortadan kalkmakla; bu kararname zamanında ölüme bağlı tasarruf yolu ile lehlerine hak tesisi amaçlanan kişiler veya veraset yolu ile yasal mirasçılar adına tescil edilmemiş olan gayrimenkullerin anılan kişiler adına tescili de olanaklı hale gelmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki, davaya konu taşınmazın tapuya tesciline dayanak alınan ve K. V.’nin mirasçılık belgesinin iptali ile Hazinenin mirasçılığını belirleyen veraset belgesi niteliğindeki karar; 1964 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesinin getirdiği geçici önlemlere dayalı olarak oluşturulmakla geçici niteliktedir ve bir hakkın varlığını veya yokluğunu tesbit eden veya bir hakkı ihdas eden yahut ortadan kaldıran kesin hüküm mahiyetinde de değildir.

O nedenle, kesin hüküm niteliği taşımayan veraset belgesi niteliğindeki karara dayanılarak kazanılan mirasçılık sıfatına bağlı olarak gerçekleştirilen Hazine adına tescil işlemi de, bu geçici önlemlerin kalkmasıyla, hukuki dayanağını yitirecektir.

Eş söyleyişle, aynı zamanda hazinenin mirasçılığının hukuksal dayanağı da ortadan kalkmakla, Hazinenin bu yolla kazandığı mirasçılığına dayanılarak Hazine adına yapılan tescil de dayanağını yitirmiştir.

Yukarıda açıklanan belgeler kapsamıyla, davacı, temliki tasarrufa ve tescile olanak sağlayan Bakanlar Kurulu’ nun 23.3.1988 tarih 1998/12757 Sayılı kararnamesinin yayımlanmasını takiben ve ilk olarak Türk Mahkemesine müracaatla yukarda sözü edilen Atina Asliye Mahkemesi’nin taşınmazın davacıya intikali isteğini içeren vasiyetnamenin sahih olduğuna dair kararın tenfizini istemiş; mahkemece 13.3.1990 tarihinde bu istem kabul edilerek kararın tenfiz ve aynen infazıma karar verilmişse de bu karar, 18.3.1985 tarihli Hazinenin mirasçı olduğuna dair belgenin varlığı ve bu konuda açık bir hüküm kurulmamış olması sebebiyle infaz edilememiştir.

Bu kez, davacı Hazine aleyhine 12.6.1990 tarihinde bir başka dava açarak, davalı Hazinenin mirasçılığını içeren 18.3.1985 tarihli kararın iptalini istemiş ve buna bağlı olarak kendisinin mirasçılığının tespitini istemiş; Hazine de açtığı dava ile vasiyetnamenin iptalini talep etmiştir. Her iki dava birleştirilerek Kadıköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda da 30.1.1997 gün ve 1996/968 E. 1997/45 K. sayılı kararla; Hazinenin vasiyetnamenin iptaline yönelik isteminin reddi ile vasiyetnamenin geçerli olduğuna ve davacının mirasçı naspedildiğine karar verilmiş ve bu karar denetimden geçerek kesinleşmişse de hazinenin veraset belgesinin iptalini içermediğinden infaz edilememiştir. Davacı bu yönde tavzih istemişse de bu istem reddedilmiş ve denetimden geçerek bu karar da onanarak kesinleşmiştir. Bu kararın gerekçesinde vasiyetname şekli unsurları yönünden irdelenmiş, salt 1964 tarihli kararname ve bunu kaldıran 1988 tarihli kararnamelere göre yapılan değerlendirme sonucunda da vasiyetnamenin geçersiz olduğu iddiası reddedilmiş; yine aynı gerekçeyle davacının bu vasiyetname ile mirasçı naspedildiğinin kabul edildiği hükme bağlanmış; vasiyetnamenin infazına dair bir hükme ise yer verilmemiştir.

Görülmektedir ki, K. V.’nin Yani Vapurici mirasçısı olduğuna dair mirasçılık belgesinin iptal edilmiş ve Hazinenin mirasçılığına karar verilmiş olması o tarihte meri olan 1964 tarihli Kararnameden kaynaklanmakta ve hukuki nitelikçe geçici bir karar mahiyetinde olup, kesin hüküm teşkil etmeyen bu karar sebebiyle bir tescil gerçekleşmişse bu tescil de geçici bir tedbir niteliğinde bulunmaktadır. Bu haliyle, 3.2.1988 gün ve 1988/12592 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile temliki tasarrufları durduran ancak mülkiyet hakkını kaldırmamış olan 1964 Sayılı Kararname ortadan kalkmakla, -şayet hükmen tescile dair bir karara dayanmıyorsa ve salt bu belgeye dayalı bir tescilse- Hazine adına yapılan tescilin dayanağının da ortadan kalktığı tartışmasızdır.

Öte yandan, kural olarak taşınmaz mülkiyetinin naklini içeren bir vasiyetnamenin uygulanması için vasiyet edilen malın vasiyetçinin terekesinde olması gerektiğinde de duraksama bulunmamaktadır.

Mahkemece bu husus sadece Kararnameler kapsamına göre değerlendirilmiş; kararname dışında taşınmazın önce vasiyet edene intikali, ardından da davacı adına tescili yönünden başkaca bir engel bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır. Oysa ki, direnme gerekçesinde dayanılan H.G.K. kararında yer alan “tescil engeli kararname ile ortadan kalktığı için, talep üzerine yargı organlarınca başkaca hukuksal bir engel bulunmadığı takdirde tescile ve vasiyetnamenin tenfizine karar verilmesinin zorunlu olduğu” cümlesiyle de başkaca hukuksal bir engel bulunup bulunmadığının araştırılması gereği vurgulanmıştır. Zira, bir yabancıya miras yoluyla da olsa mal intikali bakımından kararnamelerle getirilip, sonra kaldırılan engeller tek engel olmayıp; örneğin karşılıklılığın fiili durumda da aranması gibi başkaca engeller de söz konusu olabilir. Bu durum tespit edilmeden sağlıklı bir sonuca ulaşılması olanaklı değildir.

Öte yandan, kök muris Türk vatandaşı Enestu’nun mirasçıları arasında yabancı bulunması halinde ve bu olmasa bile Vani mirasçısı vasiyet eden Yunan uyruklu Kornelia’nın yabancı olduğunun belirgin olması karşısında; Türkiye’de bulunan taşınmazlar hakkında Türk Hukuku uygulanacağı ( 2675 s, möhuk m. 22/1); yabancı uyruklu gerçek kişilerin karşılıklı olmak ve kanuni sınırlamalara uyulmak şartıyla Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde taşınmaz edinebilecekleri ( 2644 Sayılı Tapu Kanunu m. 35); kanuni miras yoluyla edinmede de aynı koşul ve sınırlamalar aranacağı gözetilerek; somut olay yönüyle Yunanistan ile Türkiye arasında kanuni miras yoluyla taşınmaz mülkiyeti edinmede, Enestu’dan sonraki tüm intikaller yönünden miras bırakanların ölüm tarihleri itibariyle, özellikle de Kornelia’nın ediniminde karşılıklılık bulunup bulunmadığının Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü vasıtasıyla Dışişleri Bakanlığı’ndan sorularak tespiti gerekmektedir.

Hal böyle olunca, mahkemece yukarda açıklanan tüm hususlar gözetilerek yapılacak araştırma ile; öncelikle davaya konu taşınmazın tescil dayanağı hükmün gerçekten Hazinenin mirasçılığına dair hüküm olup olmadığı belgelendirilmeli; değilse dayanak hükmün niteliğinin eldeki davaya etkisi irdelenmeli; yine dosyada delil olarak yer alan Kadıköy Asliye 5. Hukuk Mahkemesi’nin 1996/968 esas sayılı ve bununla birleşen 1994/257 esas sayılı dosyası içeriğindeki karar ve belgeler de irdelenmeli; Enestu’dan itibaren tüm intikaller ve bu intikallerin gerçekleştiği kişilerin tabiiyetleri ile ölüm tarihleri de gözetilerek başta vasiyetçi Kornelia’nın mirasçı sıfatıyla vasiyete konu edilen malı iktisap edip etmeyeceği ve bu iktisaba engel başkaca hukuki bir sebep olup olmadığı tespit edilmeli; karşılıklılık ilkesi yönünden de araştırma yapılmalı; sonuçta taşınmazın Kornelia tarafından edinilebileceğinin ve bu yolla terekesine dahil olduğunun tespiti halinde şimdiki gibi davanın kabulüne karar verilmeli; aksi durumda ise dava reddedilmelidir.

O halde, açıklanan bu değişik sebeplerle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanunun 30. maddesiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 Sayılı H.U.M.K.’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 01.02.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir