YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/729 K. 2004/3857 T. 6.4.2004

DAVA: Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar, birleştirilen davalar ile kök muris Mustafa’nın oğlu Mahir’in çocukları olduklarını, kök muris Mustafa’nın 6 ayrı taşınmazını mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak dava dışı 2. eşi Cemile’ye ölünceye kadar bakma akdi ile temlik ettiğini, Cemile’nin de yine muvazaalı olarak davalıya devrettiğini ileri sürerek, payları oranında iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.

Davalı, murisin mal kaçırma kastı olmadığını, 17 ayrı taşınmazı daha bulunduğunu bildirmiş, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, kök muris Mustafa’nın ölüm tarihinde davacıların mirasçı olmadıkları, dava açma haklarının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacılar tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 06.04.2004 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vs. vekili avukat Ekrem Çakmak ile temyiz edilen vekili avukat Erendiz Önal geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı, bilahare Tetkik Hakimi Ülkü Akdoğan tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü:

KARAR: Dava, Borçlar Kanununun 18. maddesinden kaynaklanan ve dayanağını 01.04.1974 tarih 1/2 Sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararından alan “muris muvazaası” hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacılar, birleştirilen davalar ile kök murisleri Mustafa tarafından çekişme konusu taşınmazların ( ölünceye kadar bakma akdi ve satış suretiyle ) muvazaalı olarak temlik edildiğini ileri sürerek, iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacıların, kök miras bırakan Mustafa’nın ölüm tarihi olan, 09.02.1966 tarihinde mirasçı olmadıklarından dava açma hakları bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

Davada ileri sürülen iddianın niteliği itibariyle çözüme kavuşturulması gereken husus, davaya konu temliki işlemin yapıldığı tarihte başkaca mirasçıların varlığına karşın kök murisin ölüm tarihinde davacıların miras bırakanlarının sağ olmaları sebebiyle henüz mirasçı sıfatını kazanamamalarından dolayı 01.04.1974 tarih 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararının uygulama yeri bulup bulmayacağı ve davacılar tarafından temliki işlemlere ilişkin iptal davasının açılıp-açılmayacağı noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere, uyuşmazlıkta uygulama yeri olan İnançları Birleştirme Kararında ( bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malını gerçekte bağışlamak istediği halde tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıkladığının gerçekleşmesi durumunda saklı pay sahibi olsun yada olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki sözleşmenin muvazaalı olduğunu ve gizlenen bağış sözleşmesinin de biçim koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilecekleri, bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için düzenlenen Medeni Kanunun 565 ( eski 507 ) ve 669 ( eski 603 ) maddelerinin sağladığı haklara etkili olamayacağı ) öngörülmüştür. Gerek kararın gerekçesinden, gerekse bağlayıcı olan sonuç bölümünden böyle bir davanın miras bırakanın ölüm tarihinde mirasçılık sıfatını taşıyanların açabileceğini kabul etmek olanağı yoktur. Aksine “miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar” denerek o tarihte mevcut ve sonradan ortaya çıkabilecek mirasçılar bakımından ayrım yapılmış değildir.

Nitekim 22.05 1987 tarih 4/5 Sayılı İnançları Birleştirme Kararının sonuç bölümünde de “miras bırakanın yaptığı temliki tasarruflardan zarar gören mirasçıların” dava açabilecekleri belirtilmiştir.

Öte yandan, Medeni Kanunun 580. maddesi uyarınca “mirasçı olabilmek için miras bırakanın ölümü anında mirasa ehil olarak sağ olmak şarttır. Mirasın açıldığı anda sağ olan mirasçı sonradan ölürse onun miras hakkı kendi mirasçılarına kalır” hükmü getirilmiştir.

Medeni Kanunun değinilen açık hükümleri karşısında ve istikrar kazanmış Yargıtay İçtihatlarında murisin temliki işlemi yaptığı tarihteki çocukları ve bundan sonra ana rahmine düşen çocukları ( mirasçıları ) arasında dava açma hakkı yönünden bir fark gözetilmemiştir. Bunun yanısıra miras bırakanın başka bir mirasçısının muvazaa nedeniyle dava açıp, tapu kaydının iptali ile terekeye döndürülmesini sağladığı takdirde temlik tarihinden sonra mirasçı olan kişinin o taşınmaza payı oranında malik olacağı da kuşkusuzdur.

SONUÇ: Hal böyle olunca, dava konusu temliki işlemden sonra mirasçılık sıfatını kazanan mirasçıya muvazaa nedeniyle dava açmak hakkı tanınmaması, muvazaalı işlemin hüküm ve sonuçlarına ilişkin ilkelere, Medeni Kanunun açık hükümlerine ve sözü edilen İnançları Birleştirme Kararı, Yargıtay ‘ın yerleşmiş içtihatlarına aykırı olduğundan miras bırakanın ölüm tarihinde henüz murislerinin sağ olması nedeniyle mirasçı olmayan daha sonra mirasçılık sıfatını kazanan davacılar yönünden 01.04.1974 tarih 1/2 Sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulama yeri bulacağı ve dava açabileceklerinin kabulü ile işin esası yönünden bir hüküm kurulması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 04.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 375.000.0000 lira duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.04.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir