YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/205 K. 2004/1585 T. 8.3.2004

DAVA: Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 30.10.1995 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil, birleştirilen davada sözleşmenin feshi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne kısmen reddine dair verilen 4.12.2001 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı-birleşen dosyanın davalısı M.Ö. vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR: Davacı, davalılarla ortak murisleri A.Ö.’den miras olarak kalan taşınmazları aralarında düzenledikleri 1969 tarihli taksim sözleşmesine göre paylaştıklarını ve fiilen paylaşıma uygun olarak kullandıklarını ancak bu sözleşmeye göre tapuda işlem yaptırmadıklarını yine davalılarla ortak murisleri anneleri Z.Ö.’nün tapuda işlem yapılmadığından 1983 yılında düzenlenen ölünceye kadar bakma akdi ile muris A.Ö.’den miras yolu ile kendisine kalan nizalı taşınmazlardaki hissesini kendisine devrettiğini, sözleşmedeki edimlerini yerine getirdiğini, taksim sözleşmesi ve ölünceye kadar bakım sözleşmesi hükümleri uyarınca tapuda Z.Ö.’den düşen hisselerin adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalıların bir kısmı taksim sözleşmesinin varlığını kabul etmemişlerdir. Davalı mirasçı Ömer ise ölünceye kadar bakım sözleşmesinin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olduğunu belirterek bu sözleşmenin iptali için dava açmış, sözleşmenin iptali davası dava dosyamızla birleştirilerek birlikte yargılama yapılmıştır.

Mahkeme, davacının açtığı tapu iptali ve tescil davasının reddine, birleşen davanın ise kabulüne karar vermiş, hükmü davacı-birleşen dosyanın davalısı M.Ö. vekili temyize getirmiştir.

Dosya kapsamına toplanan delillere göre, davacı-birleşen davanın davalısı M.Ö. vekilinin aşağıda gösterilen neden dışındaki diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Davacı M.Ö. ile murisi annesi Z.Ö. arasında 21.9.1983 tarihinde noterde usulüne uygun şekilde ölünceye kadar bakma akdi düzenlenmiştir. Bu sözleşmeye göre bakım alacaklısı Z.Ö., davacının kendisine bakması karşılığında murisi eşi A.Ö.’den kendisine kalan dava konusu 111, 208, 233, 268, 573 ve 525 sayılı parsellerdeki miras hissesini davacıya devretmiştir. Sözleşme yapıldığı tarihte muris Z.Ö. 75 yaşında olup, bu tarihten 9 yıl sonra 1992 yılında ölmüştür. Nizalı yerler dışında muris adına kayıtlı ve miras yolu ile intikal eden yerler de vardır. Bakım alacaklısının bu süre içinde davacının yanında kaldığı ve ölümünden 1-2 yıl öncesinde yatalak olduğu bakımının davacı tarafından yapıldığı bu dosyadaki delillerden ve taraflar arasında görülmekte olan diğer dosyalardaki bir kısım davalıların beyanlarından anlaşılmaktadır.

Ana-oğul arasında ölünceye kadar bakma akdinin yapılmasını engelleyen yasal bir hüküm yoktur. Bunlar arasında yapılacak bakıp, gözetme sözleşmesinin geçerliliği için bakım alacaklısı ananın sözleşmenin yapıldığı sırada özel bakıma muhtaç bulunması da koşul değildir. Bakılacak olanın özel bakıma muhtaç olmaması tek başına muvazaanın delili olamaz. Bir kimsenin gerek maddi gerekse manevi açıdan geleceğini güvence altına almak için çocuklarından birinin kendisine samimiyetle daha iyi bakacağı düşüncesi ile onunla ölünceye kadar bakma sözleşmesi yaparak taşınmaz malını temlik etmesi en doğal hakkıdır. Bakım alacaklısı ölünceye kadar bakım sözleşmesinin yerine getirilmediğini sağlığında öne sürmemiş ise, ölümünden sonra mirasçılar da ileri süremezler.

Somut olayda, bakılacak olan sözleşme anında 75 yaşında olan yaşlı bir kadındır. Yaşı ve sosyal durumu itibariyle gerek maddi gerekse manevi yönden bakım ihtiyacı içinde bulunduğu kuşkusuzdur. Nitekim sözleşmeden sonra 9 yıl süreyi doğrudan davacının yanında bakılıp gözetilmiştir. Bu kadar uzun bir süreyle bakıp gözetme ediminin ifa edilmiş olması miras bırakanın gerçek irade ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırmak olmayıp aksine, taraflara gerçek anlamda hak ve borç yükleyen ivazlı bir sözleşme yapmak olduğunu gösterir. Dosyadaki delillerden de muvazaa iddiası kanıtlanamadığından tescil davasının kabulüne ve birleştirilen davanın reddine karar vermek gerekirken, aksine bazı düşüncelerle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulüne, usul ve yasaya aykırı hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 8.3.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir