YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

E. 2007/14-648 K. 2007/621 T. 26.9.2007

DAVA: Taraflar arasındaki “tapu iptali tescil-tenkis” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Balıkesir 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 21.06.2007 gün ve 2005/475-226 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 30.11.2006 gün ve 2006/12453-14122 sayılı ilamı ile;

( …. Davacı, 24.03.2004 tarihli ölünceye kadar bakım sözleşmesi gereğini yerine getirdiğini ileri sürerek, sözleşmeye konu taşınmazın tapusunun iptali ile adına tescilini istemiştir.

Davalı Abdullah sözleşmenin kendisinden mal kaçırmak amacıyla düzenlendiğini bu nedenle geçersiz sözleşmenin iptalini talep etmiş, bu istem kabul edilmediğinde de tenkise karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, evladın anneye bakım görevinin bulunduğu, bunun bedelinin istenmesinin ahlaka ve adaba aykırı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karşı dava yönünden de verilen karar nedeniyle hüküm kurulmasına gerek olmadığına gerekçede değinilmiştir. Davacının temyizi üzerine yerel mahkeme kararı bozulmuş, bu kez davacı tarafından karar düzeltme isteğinde bulunulmuştur.

Dava, ölünceye kadar bakım sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, karşı dava ise sözleşmenin iptali veya tenkis isteğine ilişkindir.

Kaynağını Borçlar Kanunu’nun 511 ve devamı maddelerinden alan ölünceye kadar bakım sözleşmeleri, anılan kanunun 512 ve Medeni Kanun’un 545. ( önceki Medeni Kanun’un 492. ) maddesi gereğince resmi şekilde düzenlenmelidir.

Ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile bakım borcuna karşılık bir taşınmazın mülkiyetinin devredileceği kararlaştırılmış ise, bakım alacaklısının ölümünden sonra onun mirasçıları, bakım borçlusuna mülkiyeti geçirim borcu ile yükümlüdürler. Bu yükümlülüklerini yerine getirmemeleri halinde, sözleşmeye dayanılarak tapu iptali ve tescil istemi ile dava açılabilir. Kuşkusuz bakım borçlusunun bakıp gözetmek yükümlülüğü aksi kararlaştırılmadığı sürece, bakım alacaklısını ailesi içerisine alıp, ikametgah temini, besleme-giydirme, hastalığında tedavi, manevi yönden de her türlü yardım ve desteği sağlama gibi ödevleri kapsar. Bu görevlerin yerine getirilmesi halinde ölünceye kadar bakım sözleşmeleri, taraflarına kişisel hak sağladığı için, tapu iptali ve tescil davasını bakım borçlusu ya da onun külli halefleri, bakım alacaklısının mirasçılarına karşı açabilirler.

Açılan davada, bakım borçlusunun edimini yerine getirmediği savunması, sözleşmenin, bakım borcu yerine getirilmediği iddiasıyla feshini isteme hakkı, bakım alacaklısına ait olduğundan, onun sağlığında kullanmadığı bu hakkını mirasçılarının ileri sürmesi iyi niyet kuraları ile bağdaşmayacağından dinlenmez.

Eldeki davada da davacının uzun yılar annesine baktığı, onunla birlikte yaşadığı, annesi ile birlikte özürlü kız kardeşinin de bakımını üstlendiği’ sabittir. Ölünceye kadar bakım sözleşmeleri ivazlı akitlerdendir. Davacı, annesine evladın bakım yükümünü aşan ve kendi yaşamından da fedakarlık yaparak sözleşmedeki edimini yerine getirmiştir. Bu husus tanık anlatımları ile kanıtlanmıştır. Şimdi ediminin karşılığını eldeki dava ile istemektedir.

Mahkeme evladın annesine bakım borcunu yerine getirmesinin karşılığı edim istemesini Borçlar Kanunu’nun 65. maddesi uyarınca, ahlaka ve adaba aykırı bulmuştur. Ahlaka aykırılık Borçlar Kanunu’na egemen olan akit serbestisi ilkesinin sınırlamalarından birisidir. Borçlar Kanunu’nun 19/II ve 20/1. maddelerinde sözü edilen ahlak kuralından amaç genel ahlaktır. Bir toplumda belirli bir dönemde orta zekada dürüst ve makul kişilerin düşünce ve telakileri o toplumun genel ahlakını meydana getirir. Toplumun genel ahlak anlayışına kanun koyucu hukuki bir değer atfetmekte ve toplumun tanıdığı temel değerleri korumaktadır. Toplumlara, yer ve zamana göre değişen genel ahlaka aykırılık subjektif anlayışa göre değil aktin yapıldığı koşulardaki objektif ölçülere göre hakim tarafından saptanır.

Genel ahlak anlayışı içinde korunan çeşitli hukuki varlıklar vardır. Bunlardan birisi de aile ve aile değerleridir. Aile olmanın getirdiği yükümlülükler arasında evladın yaşlılığında veya hastalığında ana-babasına bakması da vardır. Ancak bu yükümlülüğün varlığı her koşulda ivazsız olarak ana-babaya bakmayı zorunlu kılmaz. Nitekim toplum içerisinde ana-baba ve evlat arasında çeşitli çekişmelerin olduğu, evlatlara karşı nafaka davalarının dahi açıldığı gözlemlenmektedir. Bu olguların varlığı evladın yükümlülüklerini elbette ortadan kaldırmayacaktır. Ancak, ağır bakımı gerektiren, evladın gerektiğinde kendi yaşamından fedakarlık yaparak anasına bakmasının karşılığı olarak ona bir takım ivazlarda bulunulmasını, somut olayda olduğu gibi ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile mal verilmesinin taahhüt edilmesini yukarıda sözü edilen Borçlar Kanunu’nun 19/II ve 20/I kapsamında ahlaka ve adaba aykırı kabul etmek ve edim karşılığının istenmesinin Borçlar Kanunu’nun 65. maddesi kapsamında değerlendirmek, içinde bulunduğumuz toplumun genel ahlak anlayışı ile çeliştiğini kabul etmek yine toplumun genel ahlak anlayışı ile çelişecektir.

Hal böyle olunca; davacının edimini yerine getirmesi, ölünceye kadar bakım sözleşmesinin düzenlenmesinin ve amacının ahlaka ve adaba aykırı olmaması nedeniyle davanın kabulü gerekirken yazılı gerekçelerle reddi doğru değildir. Davacının karar düzeltme istemi yerindedir… ) ,

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 26.09.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir